Yabancı kaynaklarda “outdoor space” olarak geçen
“açık alan” ile çocukların ilişkisi üzerine epey bir şeyler okudum son
zamanlarda. Maalesef bu konuda Türkçe kaynak bulabilmek zor. Diğer bir taraftan
yabancı çok fazla kaynak bulunabiliyor çünkü yurtdışında çocukların bu şekilde
açık alanlarda daha iyi öğrenebildiğini savunan ve bu yola baş koymuş pek çok
öğretmen, psikolog ve araştırmacı mevcut.
Çocukların açık havada geçirdikleri zaman aslında
çok değerli. Bu zamanın çocukların bedensel gelişimi ve sağlığı açısından ne
kadar önemli olduğunu uzmanlar zaten söylüyorlar. Ama bir de açık hava
gezilerinin bilişsel ve sosyal gelişime etkileri varki bunlar ne pek
konuşuluyor ne de dökümante ediliyor. Çocukların algı ve dil gelişiminde,
sorgulama ve sebep sonuç bağlantısı kurabilmesinde bu tür geziler oldukça
destekleyici nitelikte olmakta. Bu doğa gezilerine göl, nehir, dere kenarları,
koru, orman, yayla gibi pek çok giriyor. Küçücük bir parça ağaçlık alan bile
çocuklar için keşfe açık ve binlerce yeni bilgiyi tecrube edebilecekleri
inanılmaz bir yer haline geliyor. Büyük ağaçlardan kayalara, köklerden
meyvelere, su birikintilerinden çamura kadar pek çok farklı ve yeni tecrube ile
dolu bir ortam.
Çocuklar gibi bakabilmek!
Biz yetişkinler olarak çocukların baktığı yöne
doğru bakabilmeli ve onlarla konuşarak bu harika ortamda dikkatlerini nelerin
çektiğini ve ne yöne doğru gitmek istediklerini tespit edebilmeliyiz. Tüm bunlar için zaten çocuklarımızın içinde
bulunan taze ve ışıl ışıl merak yanında, rahat bir anneye ve çocukların hem
daha çok meraklanmalarını sağlayacak, hem de onları bilgi ve tecrube
edinebilmeleri konusunda destekleyecek bir öğretmene ihtiyacımız var.
Şu noktada beni bu işin hem annelik hem de
öğretmenlik sorumlulukları ilgilendiriyor. Bizlerin sadece bir adım geriye
kayıp biraz daha dikkatlice çocuklarımızı dinleyebilmemiz, bize ne söylemeye
çalıştıklarını, dünyayı nasıl gördüklerini ve bizden ne kadar farklı
algıladıklarını anlayabilmemiz gerekiyor. Tabii ki bu çok kolay bir şey değil.
Hele ki kültürel olarak bizim gibi kodlara sahipseniz; çocukları biraz daha
rahat bırakabilmek, istediği gibi kirlenmesine izin vermek, çamurla oynadığını
izlemek yada ebeveynleri bu şekilde yönlendirmek çok da kolay olmuyor.
Koru Gezileri
Biz yetişkinler olarak (bir çoğumuz) bu günün hayat
şartlarında zaten tabiat ile pek iç içe yaşayamıyoruz. Hem öğretmenler hem de
ebeveynler çocuklara göre bir doğal alan oluşturma çabasına girdiklerinde de
yine “adult-centric” dediğimiz yetişkin merkezli bir bakış açısı ile, toplumun
bize çizdiği sınırlara göre bir düzenleme yapabiliyoruz. Çocuklar ve doğal alan
kelimelerini bir araya getirdiğimizde aslında hep didaktik bir yöne doğru
kayıyoruz ister istemez. Çünkü hemen güvenlik endişeleri ortaya çıkıyor. Bundan
kastım ne? Aslında şunu demek istiyorum, bir ögretmen çocuklarla
çamurlara girebilmeli, onlarla yağmurda solucan avına çıkabilmeli yada bir
ağaca tırmanmalarına izin verebilmelidir. Aşağıdaki videoyu izlerseniz
orada bir “blue line” var mesela. Çocuklar için “güvenli” bir bölge
belirlemişler ve bu bölgeyi de mavi bir iple çevirmişler. Çocuklar bu alanın
dışına çıkmıyorlar. Ama bu alan içinde de çamurda kaymak da serbest, ağaca
tırmanmak da.
Bir okul olarak bizim buradaki duruşumuzdan da
biraz bahsetmek istiyorum. Haftada 2 gün koru gezimiz var. Burada bizi her
geçen gün heyecanlandıran ise çocukların buna verdikleri tepki ve programa
yansıttıkları. Asıl önemli olan ise öğretmenlerin ve bizim çocuklardan çıkan
her türlü bilgiyi dökümante edip, süzüp, istişare edip, dönüştürebilmemiz.
Soran ve Sorgulayan Ögretmen
Amerika’nın Virginia eyaletindeki Richmond Sabot
School öğretmenlerinden Daniel Meier bu konu ile ilgili güzel tespitlerde
bulunuyor; “Öncelikle bizim okulumuzun ana mekanı neresi onu sorgulamaya
başladım. Öğretmenler bunu sorgulamaya aslında okul toplantılarını nerede
yapacaklarını düşündüklerinde başladılar. Ben ise çocuklardaki mekan
algısınında bununla bağlantılı olduğunu, bu sebeple kendime bir ana mekan
belirlemem gerektiğini düşündüm ve okulumuzun arkasındaki ormanlık alanı bunun
için en uygun mekan olarak seçtim. Sonraki günlerde bazı veli toplantılarımızı
da burada yaptığımız oldu. Bu arada hem ben hem de diğer öğretmenler çocukların
bu ormanlık alana çıktıklarında sıklıkla yaptıkları ve bazı riskleri de içinde
barındıran dallar ve kayalarla oynama, ağaçlara çıkma gibi oyunlarda riskleri
dengelemeyi öğrenmeye başlamışlardı. Bu korkuyu kendimizden uzaklaştırdığımızda
çocukların bitkilerin ve böceklerin isimlerini ne kadar hızla ögrendiklerini,
bu açık alanda ne kadar özgürce ve inisiyatif kullanabilerek oynadıklarını,
oradaki malzemelerle ne kadar nitelikli oyunlar geliştirebildiklerini gördük.
Toplantılarda bir araya geldiğimizde ebeveynlerle çocukların bu tecrubelerini
paylaşırken onların da birbirleriyle hangi deterjanın çamur lekesini daha iyi
çıkarabildiği ile ilgili konuştuklarını gördük.” *
Buradan da anladığımız bu sadece okul ile
ilgili bir şey değil yada sadece ebeveynlerin görüşleri doğrultusunda
gelişebilecek bir durum değil. Bu aile – okul – toplum üçgeninde gelişebilecek
bir algı. Çocuklarımız çevresinde pek çok ağaç ile büyüyorlar,
şehirlerde yaşıyor olsalar bile. Kendilerinden katbekat büyük bu canlılarla
beraber yaşıyorlar. Her gün yanlarından geçiyorlar ya da körebe, saklambaç
oynarken onlara dokunuyorlar. Ama çok azı onların isimlerini biliyor yada
onlarla konuşuyor. Bu zamanda çevremizde bu kadar sanal ve elektronik bir ağ
ile çevrilmişken çocuklar da tekrar bu bağlantıyı kurabilmek için desteğe
ihtiyaç duyabiliyorlar.
Bu konuyu Daniel Meier’den başka bir alıntı ile
tamamlamak istiyorum. Benim çok ilgimi çekti; “Çocuklar ormanda geçirdikleri
sürede her türlü malzemeye istedikleri gibi dokunup kullanabildikleri halde
onlara bu malzemeleri okula götürebileceklerini söylediğimde pek çoğunu yerinde
bırakmayı tercih ediyorlar. Onların buraya –ormana- ait olduklarını,
yerlerinden götürüldükleri takdirde mutsuz olacaklarını düşündüklerini
söylüyorlar. Fakat tüm bu birikimlerini okula döner dönmez hatta bazen daha
ormandan ayrılmamışken çizime dökebiliyorlar. Onlar yazamıyorlar, bunun
için onların iletişim dili çizim. Bunu bizlerin iyi anlayabilmesi ve doğru
çözümleyebilmesi gerekiyor.” *
Çizim dili ve çocuk zaten bambaşka bir yazı konusu.
Ve aslında yine çocuk algısı ve açık alan ile ilgili olarak “dökümantasyon”
önemli bir nokta.
Bunlar için de yazacağım inşallah :)
* Yazıdaki alıntılar “Nature Education with young children, Daniel R
Meier, Stephanie Sisk – Hilton” kitabındandır.
Psikolog Beyza YAŞAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder