Çocukların hata yapabilmeleri üzerine çok konuşuyoruz son günlerde. Hem kendi hayatımızda
hem de velilerimiz ve öğrencilerimiz özelinde
çok gündeme geliyor. Bazı veliler çok rahatken bazıları çok endişeli ve korumacı olabiliyor. Annelerin yapısal özellikleri birebir yansıyor çocuklara.
Çok eleştirmek, en mükemmeli beklemek, hataya tahammül gösterememek yerine; konuşabilmek, elinden gelenin en iyisini
yapmasını beklemek ve tekrar tekrar denemeye yüreklendirmek yönünde
desteklememiz gerekiyor çocukları. Ancak bu şekilde kendisiyle barışık ve mutlu çocuklar yetiştirebiliriz. Bu güven hayatlarında ki pek çok şeyden daha önemli. Iyi arkadaşlıklar kurabilmeleri, iç dengelerini sağlıklı bir şekilde oluşturabilmeleri, mutlu olabilmeleri, ümitsiz olmamaları, denemeye ve yeni
tecrubelere açık bir birey haline gelebilmeleri bu güven duygusu ile birebir bağlantılı.
Kendine güven duygusunun okul öncesi ve ilk okul süresince
temellendiğini göz önünde
bulundurursak hem okulun hem de ebeveynlerin bu dönem için özel bir hassasiyet
göstermesi önemlidir.
Okulda çocuğun kendisini ifade etme şekli, ilgi
alanları, ses tonu gibi pek çok şey bize çocukların öz güveni ile ilgili ciddi ip uçları veriyor. Özgüveni düşük bir çocuğa okul doğru şekilde yaklaşıp bu yönde çalışırsa onu belli bir yere getirebiliyor. Fakat tam olarak
istediğimiz noktaya
gelebilmesi için ebeveynlerinde okul ile iş birliği içerisisnde
olması şart. Zaman zaman
ebeveynler eleştirilmekten çok
korkuyorlar ve ciddi savunma mekanizmaları geliştirebiliyorlar. Bu noktada her iki tarafında, hem okulun
hem de ebeveynlerin, bunu bir sorun olarak görmesi gerekiyor.
Öz güven eksikliği ile ilgili çocuklarla yapılabilecek pek çok şey var, bunlarlar bazılarını aşağıdaki
metinlerden çocukların dilinden okuyabilirsiniz.
“Babam
bana kriket oynamayı çok küçükken öğretti. Şu anda tam olarak hatırlamıyorum ama galiba
iki yaşlarındaydım. Şimdi ise 7. Sınıf Kriket Takımı’nın kaptanıyım
ve kendimi harika hissediyorum. Yeni bir okula başlamak ve bir konuda iyi olmak benim için çok güzeldi. Krikette iyi olmam
bana bir sürü arkadaş kazandırdı. Özellikle takıma girmek
isteyen çocuklar bana iyi davrandılar. Matematik, İngilizce ve diğer bir takım derslerde çok iyi olmadığım için okulda kendimi biraz aptal gibi
hissedebilirim diye endişeleniyordum. Ama herkes beni kriket takımının
kaptanı olarak tanıyor ve bu benim için her şeyden önemli.”
Stuart, 11 yaşında.
“Annem
beni hep diğer çocuklarla kıyaslıyor. Mesela dil bilgisi sınavından
10 üzerinden 8 alsam hemen kimin 10 aldığını soruyorlar. Artık bu testlerden onlara
keşke hiç bahsetmeseydim diyorum çünkü testte iyi yaptığımı düşünsem bile hiçbir zaman onlara yetecek kadar iyi olmuyor.
Bu durum yüzünden kendimi çok kötü hissediyorum. Acaba her hafta 10 üzerinden
10 alsam yine de eleştirecek bir şey bulurlar mı diye bazen merak ediyorum.
Okulu bitirmek için sabırsızlanıyorum, ama eğer bu tür baskılar yaşmaya devam edeceksem üniversiteye gitmek istemiyorum. Üstelik onlara ne
hissettiğımi anlatırsam muhtemelen azar işiteceğimi de düşünüyorum.”
Troy, 11 yaşında
“Annemle
birşeyler yapmayı seviyorum, çünkü hata yapsam bile umursamıyor.
En çok tatlı yapmayı, iskambil oynamayı ve ondan şarkı öğrenmeyi seviyorum. Ben bir şeyi yanlış yapınca annem ve ben gülüyoruz. Bazen annem hata yaptığında da biz onu gülüyoruz. Yeni bir şeyler yapmak çok eğlenceli. Bir şey yaparken çok iyi olman gerekmiyor, çünkü
deneye deneye daha iyisini yapıyorsun. Ben bir şeyi yapmaktan hoşlanmıyorsam artık onu bir daha yapmıyoruz.”
Alicia, 6 yaşında.
Çocukların buradaki ifadelerinden bir dünya yapılacaklar
ve yapılmayacaklar listesi çıkarabiliriz. Ama öncelik sabırlı olmak ve mukayese
etmemek. Kardeş kıskançlığından özgüvene, arkadaş ilişkilerinden okul başarısına pek çok şey çocuğun başkaları ile mukayese edilmesinde etkilidir.
Çocukların mükemmel olmaları gerekmediğini, temiz ve titiz olmanın “iyi çocuk”
olma ile alakalı olmadığını, deneye
deneye daha iyi yapabileceklerini onlara sık sık vurgulamamız gerekiyor. Eleştirinin onları ilerletmekten daha çok
gerilettiğini bizim sık
sık kendimize hatırlatmamız gerekiyor.
Hiçbir şeyi sorgulamayan değil soru soran
çocuklar, herşeye tamam
diyen değil yeri geldiğinde tavrını koyabilen çocuklar
istiyoruz. Düşüncesini
kimseyi incitmeden söyleyebilen, çözüm üretebilen ve sağlıklı ilişkiler kurabilen çocuklar istiyoruz.
Öz güveni olan çocuk eşittir mutlu çocuk.
Öz güveni olan çocuk eşittir başarılı çocuk.
Öz güveni olan çocuk eşittir üretken çocuk.
Daha fazlasına gerek var mı?
Psikolog Beyza YAŞAR
Not 1: Bu konuda çocuklarla okunabilecek kitaplardan biri “Hiç
Hata Yapmayan Kız” 1001 Çiçek Yayınları. Yazan – Mark Pett, Gary Rubinstein
Not 2: Yukarıdaki örnekler Boyut Yayınlarından çıkan ve
Hilary Pereira’nın yazdığı “Arkadaşım Olur Musun?” adlı kitaptan alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder