19 Eylül 2014 Cuma

Uçuşa Hazır Mısınız? - Zeka Oyunları Atölyesi

Sınıftaki sistemimizin bir parçası olan Zeka Oyunları çocukların potansiyellerini daha aktif kullanabilmeleri için mükemmel bir fırsattır. Her çocuğun kendi zeka potansiyelini canlandırabilmesi için zekanın bütününü oluşturan faklı alanlara ait oyunları oynaması gereklidir.

Mesela bulmaca sayfalarının klasiği fark bulma, sudoku gibi oyunlar zekanın farklı bileşenlerini çalıştırır. Bu tarz oyunları düzenli oynadığınızda, zamanla daha kolay çözebildiğinizi farkedersiniz. Aynı mantıkla oynuyoruz zeka oyunlarını. Herkeste var olan ve kullanılmadıkça gelişmeyen bu yönümüzü daha çocuklukta geliştirerek, çocuklarımızın hayata hazırlığına çok önemli bir katkıda bulunmayı hedefliyoruz.

Zeka Oyunları çocuğumuza neler kazandıracak?
Bütün türlerdeki oyunları belirli sürelerde ve düzenli oynadığında çocuklar;
  • Farklı düşünebilme kabiliyetine sahip olacak,
  • Dokunsal ve görsel algıları güçlenecek,
  • Alternatif fikirler üretebilecek,
  • Üç boyutlu düşünebilecek,
  • Akıl yürütüp farklı çözümler üretebilecek,
  • Hayalgücünü daha aktif kullanabilecek.
Bu amaçla Ekim ayından itibaren her cumartesi ilk ve orta okul düzeyindeki çocuklarımıza yönelik yapacağımız Zeka Oyunları Atölyesine herkesi bekleriz.

Sevgiler,
MiMA


 Illustration by Romain Mennetrier

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Minik Mucizeler Akademisi - MiMA

MiMA'nın Eğitim Anlayışı

MiMA'da yapılandırmacı eğitim sistemleri diye adlandırılan, kişinin bilgiliyi araştırarak, yaşayarak, deneyimleyerek öğrendiği ve yeni bilgileri kullanarak birbiriyle ilişkilendirdiği öğrenme şeklini kullanıyoruz. Bu sistemi uygulamak sürekli gözlem yapmak, yeni malzeme sunmak, araştırma yapmak ve yeni fikirlere açık olmak gerekliliğini de taşıyor. Tüm ekip olarak bu sürece aynı merak, heyecan ve şevk ile dahil olmak zorunluluğumuz var.

MiMA'da bilgiyi edinme yollarını öğrenmelerinin yanında çocuğa, duygularını ifade etmesi, ilişkilerinde yaşadığı veya kendisine dair problemlerini çözebilmesi, duygusal sıkıntılarını çözebilmesi için uygun ortamlar ve yönlendirmeler sunulmaktadır.

MiMA'nın 'Çocuk' Anlayışı

MiMA'ya göre çocuk sadece kas gelişimi için kağıt kesmesi ve yapıştırması gereken, renkleri öğrenmesi için her rengi tek tek defalarca yüksek sesle söylemesi ve göstermesi gereken, hep bir ağızdan aynı anda aynı işle uğraşması gereken bir organizma değildir. MiMA'nın anlayışına göre, çocuğa bu tip bir yaklaşımda bulunmak çocuğu küçümsemektir.

MiMA'ya göre çocuk, anlama kapasitesi çok geniş (yetişkinden farklı tarzlarda), hayal ve plan yeteneği taze ve işlenmemiş, entellektüel açıdan pek çok farklı bilgiyi alabilecek, aynı zamanda bu bilgileri birbiriyle ilişkilendirip hayatında uygulayabilecek niteliklere sahiptir. Yeter ki yetişkinler onlara uygun ve gerekli ortamları sağlasın ve onları küçümsemesin.

MiMA'ya göre çocuğun içinde büyümesi gereken ortam, ona bir çok bilgiyi sunabilecek kitapların olduğu, farklı çeşitli malzemelerle ilişki kurabileceği, yeni şeyleri deneyebileceği, duygularını ifade edebileceği, doğaya karışabileceği, farklı sosyal çevreleri yaşayabileceği, farklı ortamların havasını soluyabileceği, gözlem yapabileceği, konuşabileceği, fikir üretebileceği, ürettiği fikirlere saygı duyulduğunu bildiği, güven duyduğu, hayat gibi ama daha çok ev gibi huzurlu olmalıdır.

MiMA'da biz çocukları klasik görüşten farklı olarak muhakeme edebilen ve muhatap alınan cüssece küçük insanlar olarak görüyoruz. Bu bağlamda bizi bulunduğumuz noktadan geriye taşıyacak hiçbir oluşumu kabul edemiyoruz. Çocuklarımızın süreçlerine misafir olmak ve bu süreçte onların destekçisi olmak en büyük heyecanımız.

15 Ağustos 2014 Cuma

Astalavista Baby ile Telli Turna Arasındaki Hayat Karmaşası


Her geçen gün yeni bir şey farkediyor farklı kapılardan geçiyorum. Kızım sayesinde. O dört yaşında dünyayı çook merak eden, çok soru soran  ve heyecanlı bir çocuk. Tüm diğer çocuklar gibi...

Arabada çok uzun saatler geçirmemesine özen gösteriyorum. Yaklaşık yarım saatlik bir yolumuz var evden okula. Yani zaten 1 saatini genelde arabada geçiren kızım bu süreyi daha çok soru sorarak, konuşarak ve şarkı söyleyerek değerlendirmeyi tercih ediyor. Araba sessizleştiği anda uyuduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte arada radyo açıp onun konuşmasını engellemeye çalışsam da (çok yorgun olduğumda bunu yapıyorum evet) hiç başarılı olamadım şimdiye kadar.

Müzik ve kızım ile ilgili ilgimi çeken şey onun sözsüz yani sadece enstrümantal müzikleri daha çok sevdiği yönündeydi. Hatta ve hatta zaman zaman “anne şu gürültüyü kapatır mısın?” deyişlerine bozuluyor ve “O gürültü değil müzik “dediğim oluyordu (radyoda çalan güncel pop müzikler için bunu söyledi pek çok kez). Bunu her şarkıya yapmıyordu. Bende çok üzerinde durmuyordum.

En son bayram için uzun yola çıkarken birkaç CD aldım yanıma. Biri de Yeni Türkü’nün CD'siydi. Yola çıktıktan yaklaşık yarım saat sonra taktım CD'yi. Ve çok sevdi bizim kız. Telli turna şarkısı ise en sevdiklerinden oldu. İlk sorusu “Telli Turna ne demek?” oldu. Sonra biraz araştırınca telli turnaların nesillerinin tükenmekte olduğunu öğrendik. Zaten dinazorlara olan ilgisiyle bağlantılı olarak nesli tükenen hayvanlar ile ilgili soruların ardı arkası kesilmedi. Sonra “Dünya neden kirleniyor?, Biz de uçurtmalara binelim mi?, Patika ne demek?, Kuşların kanatları bulutlara nasıl takılıyor?" gibi soruları geldi.

Sadece bir şarkı üzerinden neredeyse tüm yol boyunca konuştuk. Fakat hala gündemimizde nesli tükenen hayvanlar ve tabii ki tükenmeyenler de var.

Bizler çocuklarımızın dünyasına giren müziğin ne kadar farkındayız? Çocuklarımız Astalavista Baby de dinleyebilir Telli Turna’da. Fakat her zamanki gibi iyiyi ve kaliteliyi hayatımıza katabilmek ve onu düzenimizin bir parçası yapabilmek için ekstra bir enerjiye ihtiyacımız oluyor. Radyoyu açtığımızda Telli Turna dinleme ihtimalimiz Astalavista Baby’e göre oldukça az. Iyi müzik, farklı müzik hayatımızda ne kadar var.

MiMA’daki eğitim içeriğini belirlerken hep bunu söylüyoruz. Bilgi parça parça değildir. Bilgi katmanlı, geçkili bir bütündür. Müzik, resim, hareket, söz, tabiat bunun birer parçasıdır. Hiçbiri birbirinden bağımsız değildir diyoruz. 

Hala geriye dönüp dönüp müzik ve çocukların müzik ile kurduğu ilişkiyi düşündüğümde yine pek çok zaman olduğu gibi onları küçümsediğimizi görüyorum. Onlar iyiyi ve güzeli bizden daha iyi anlıyorlar ve olduğu yerden bulup çıkarabiliyorlar. Biz pek müdahale etmesek her şey daha kolay olacak belki de.

Tüm bunlarla birlikte bu süreci her zamanki gibi kitap ile destekliyoruz. Nesli tükenen hayvanlar, hayvanların hangi bölgelerde yaşadığı, neden hayvanların nesillerinin tükendiği ile ilgili oldukça fazla kaynak taradım. Kimisinin resimleri iyi değildi, kimisi ise gerçek resimler kullandığı için bu yaşa (4 yaş) uygun değildi ( örn. dinazorlar). Tavsiye edebileceğim birkaç kaynak şu şekilde;

1. Harika Bilim Serisi – Keşfedin Dev Dinazorlar – Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Resimleri güzel, oldukça kaliteli bir basım, sözü çok uzatmıyor, dinazor çeşitleri ve onların özelliklerini anlatıyor. 8-16 yaş diyor fakat bizim 4 yaş bundan oldukça keyif aldı. Tek sorun boy uzunluğu (42m uzunluğunda), kanat açıklığı (7,8 m) yada 150 milyon yıl önce yaşadı gibi ölçü ve zaman bilgilerinin bu yaşa pek hitap etmemesi.

Uyarı – Çocukların dinazor, köpek balığı, canavar gibi kavramlara ve resimlere verdikleri tepkiler birbirinden çok farklı. Çocuğunuzun böyle bir hassasiyeti varsa; dinazorlardan korkuyor ya da canavar adını bile duyunca ürküyorsa bu tarz kitaplar için biraz daha zamanınız var demektir. Bir yetişkin olarak çocuğunuzun hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak mutlaka bir ön inceleme yapmanızı tavsiye ederim.

2. Resimli Ilk Hayvan Atlasım – Mandolin Yayınları

Dünya üzerinde yaşayan hayvanları bölge bölge, kıta kıta gösteriyor. Daha çok görsel bir kaynak fakat oldukça dolu. Az yazı bol resim arayanlar için iyi bir kaynak.

İçinden bir de kıtalardaki hayvan çeşitliliğini gösteren bir dünya haritası çıkıyor. Çok şirin.

3. Neden Niçin Nasıl - Hayvanat Bahçesi – Mikado Çocuk

Üzerinde 4-7 yaş için olduğu yazıyor, sahiden muazzam bir kaynak bu yaş aralığı için. Çizimleri çok güzel, kitabın içerisinde bol miktarda pencere var (ki çocuklar bunları genelde çok sever), bilgiler çok ölçülü verilmiş.

Aynı serinin başka konularla ilgili farklı kitapları da var. Onlar da eğlenceli olabilir.

4. Yaşam Atlası – İlginç Fotoğraflarla Doğa Araştırmaları – Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Bu kaynak bir çocuk ansiklopedisi niteliğinde. Resimleri çok iyi. Anlatımlar güzel. Biz bu kaynağı sadece hayvan bilgileri için kullanıyoruz. Oldukça fazla hayvan ile ilgili bilgi ve resimler var. Çizim değil gerçek resimler kullanılmış bu da tüm kaynaklarınızın çizim olmaması açısından önemli.

Bu kitapla ilgili tek bir uyarı yapmak istiyorum eğer çocuğunuza varoluş-yaradılış sürecini “evrim teorisi” üzerinden vermek istemiyorsanız bu kaynağı mutlaka öncesinde okumanız, bazı bölümleri tamamen okumadan atlamanız ve bazı bölümlerinden belli kısımlarını çıkarmanız gerekir.


Bu ön inceleme her kitap için gerekli aslında. Her birimizin hassasiyetleri birbirinden çok farklı ve her kitap herkese hitabetmiyor. Bu noktada seçici olacak kişiler bizleriz.

Psikolog Beyza Öztin YAŞAR

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Anaokulları neden ehil insanların elinde değil!


Ehil insan ne demek öncelikle, belki de biraz onun üzerine düşünmeliyiz. TDK’da "ehil"in karşılığı olarak “bir işte yetkili olan kişi” diyor. Aslında yetkin demek isteniyor sanırım. Yetkin kişi ise; bir ihtisas alanı olan, belli bir alanda eğitim görmüş ve kendisi yetiştirmiş insan oluyor. İstanbul’da pekçok okul öncesi kurumda çalıştım. Ortaokulu dışardan bitirenler mi dersiniz yoksa servisçilik, marketçilik falan yaptıktan sonra birilerinin anaokulu işinde iyi para olduğunu söylemesiyle bu işe girenler mi...

Düşününce biz bu insanlara çocuklarımızı emanet ediyoruz (Zaten bunu düşünemediğimiz için bu işe girdik). Büyütürken gözlerinin içine baktığımız, maddi-manevi bir zarar görmesinler diye uykusuz kaldığımız çocuklarımızı. Okul yaşına getirene kadar oldukça “hassas ve bilinçli” davranan ailelerin sıra okul seçimine gelince birden pekçok hassasiyetini ve bilincini kaybettikleride görülüyor. Öncelikler değişik çünkü her ailede.

Konumuz ehil kişilerin neden bu işin içinde olmadığı idi. Dağıtmayayım.

Bu işi gerçekten bilen ve en önemlisi seven insanların bu işte fazla kalamamasının bir sebebi olmalı diye düşündüm hep başka okullarda çalışırken. Asıl sebebinin ise fazla uzatmadan söyleyeyim “veliler” olduğunu bana hep söylerlerdi zaten. Bizim şu zamana kadar yaşamadığımız fakat genelde hakim olan “ben buraya para veriyorum, beni idare etmek zorundasınız, ben ne istersem o” mantığı genelde bu sektörde yöneticiyi yıpratan bir durum. Bu hem çocuğun gelişimini hem de okulun veliye yapacağı geri dönüşlerini etkiliyor.

Geçen haftalarda anaokulculuğunda oldukça tecrubeli, uzun zamandır bu işin içinde bir abla ile tanıştık. Abla diyorum bizden yaşça da oldukça büyük. Biz dertlendik tabi ona, hem tecrubelerinden yararlanabilmek, hem de bazı konularda yardım istemek adına. Bize söylediği bir şey çok etkileyici idi; “Eğitim işi %20 den fazla kar bırakıyorsa bilin ki çocukların hakkı size geçiyordur, öbür tarafta boynunuzda yüktür, hesabını veremezsiniz” dedi. Bi rahatladık bi rahatladık bu konuşmadan sonra.

Yeri gelmişken şunu söylemekte fayda görüyorum ki Minik Mucizeler Akademisi sadece 15 çocuk kapasitesi olan ve kar amacı olamayan bir projedir. Biz eğer 200-300 lira diğer aya devrederse acaba onunla çocuklar için önümüzdeki ay ne yapabiliriz diye düşünenlerdeniz. Bu bize kimsenin “kaprisleri” ile uğraşmama lüksünü de sağlıyor. Buradaki kapris kelimesi lütfen yanlış anlaşılmasın. Çocukları için gerçekçi endişeleri ve istekleri olan ebevynlerden bahsetmiyorum. “Kapris”ten bahsediyorum.


Sonuç olarak bir taraftan istediğimiz gibi bir okul bulamamaktan şikayet ederken diğer taraftan gerçekten “eğitim” den çok çok uzaklarda beklentilerden bahsediyoruz. Hem neden kimse şunları da yapmıyor diyoruz ama hiçbir şeyin ucundan tutmuyoruz. Daha fazla fikir, daha fazla enerji, daha fazla birliktelik ve daha fazla nezakete ihtiyacımız var! Gerçekten çocuklarımızın bize ve ailelerine bir emanet oluşları sorumluluğu ile bakıyorsak hayata.

4 Temmuz 2014 Cuma

Yaz Okulu'nda Çok Eğleniyoruz!

Yaz Okulumuz bu hafta başladı. Okul dışı faaliyetlerimiz olan koru gezisi, binicilik ve yüzmeye kahkahalarla gittik ve kahkahalarla döndük. Bunların dışında okulda yaptığımız farklı atölyelerimiz var. En iyisi biz programımızı paylaşalım.



Yaz Okulu Programı
1.Hafta
30 Haziran 2014 Pazartesi
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Tanışma & Hoşgeldin Oyunları
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Sanat Atölyesi

1 Temmuz 2014 Salı 9:00 - 
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Koru Gezisi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Ekim Dikim Atölyesi

2 Temmuz 2014 Çarşamba
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Binicilik
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Yaratıcı Okuma Atölyesi

3 Temmuz 2014 Perşembe
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:30 Yüzme
12:30 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Müzik Atölyesi

4 Temmuz 2014 Cuma
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Bilim Atölyesi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Okyanuslar Denizler Göller (Atölye)


2.Hafta
7 Temmuz 2014 Pazartesi
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Sıra Dışı Düşünme/Zeka Atölyesi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Köpük Atölyesi

8 Temmuz 2014 Salı
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Koru Gezisi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Bana Bir Masal Anlat :)

9 Temmuz 2014 Çarşamba
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Binicilik
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Yaratıcı Okuma Atölyesi

10 Temmuz 2014 Perşembe
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:30 Yüzme
12:30 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 El Sanatları Atölyesi

11 Temmuz 2014 Cuma
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Bilim Atölyesi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Ritim Atölyesi


3.Hafta
14 Temmuz 2014 Pazartesi
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Gastronomi Atölyesi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Ahşap Atölyesi

15 Temmuz 2014 Salı
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Koru Gezisi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Sanat Atölyesi

16 Temmuz 2014 Çarşamba
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Binicilik
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Ebru Atölyesi

17 Temmuz 2014 Perşembe
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:30 Yüzme
12:30 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 El Sanatları Atölyesi

18 Temmuz 2014 Cuma
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Bilim Atölyesi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Müzik Atölyesi


4.Hafta
21 Temmuz 2014 Pazartesi
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Sıra Dışı Düşünme/Zeka Atölyesi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Ahşap Atölyesi

22 Temmuz 2014 Salı
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Koru Gezisi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Yaratıcı Okuma Atölyesi

23 Temmuz 2014 Çarşamba
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Binicilik
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Sanat Atölyesi

24 Temmuz 2014 Perşembe
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:30 Yüzme
12:30 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Bana Bir Masal Anlat

25 Temmuz 2014 Cuma
9:00 - 10:30 Kahvaltı & Serbest Oyun
10:30 - 12:00 Bilim Atölyesi
12:15 - 13:00 Öğle Yemeği
13:15 - 13:45 Değerler
14:00 - 16:00 Köpük Atölyesi


* Değerler Eğitiminde 13:15 - 13:45 saatleri grup dersi olarak belirlenmiştir. Grup dersinin ardından çocuklar
değerler eğitimi öğretmeniyle bireysel çalışmalarına devam edeceklerdir.

* Yüzme için Club Aydınoğlu'na gidilecektir.

* Binicilik için Sancaktepe Kenan Bey Binicilik Kulübüne gidilecektir.

* Koru gezilerimiz için İdealtepe 50. Yıl Parkına gidilecektir.

26 Haziran 2014 Perşembe

Minik Mucizeler Akademisi 2013-2014 Sezon Finali

Sene başında çok net olarak söylemiştik tüm velilerimize, sene sonu gösterisi yapmayacağımızı. Başta üzüldüler aslında, malum pek çok aile çocuğunu "sahne"de görmek istiyor. Daha sene başından bu kadar net oluşumuzun sebebi ise çocukları böyle bir strese sokmak istememizin yanı sıra tanımlı ve yetişkinler tarafından belirlenmiş bir programı çocuklara dayatmak istemememizdi. Sene içerisindeki gidişattan yola çıkarak okulun kapanmasına 2 ay kala çocuklardan programda ne yapacaklarına dair fikirler çıkmaya başladı. Sonuçta sene içerisinde öğrendikleri ve aynı zamanda kendi yaptıkları şarkılardan bir mini konser vermeye karar verdiler. Zaten bildikleri ve her detayına hakim oldukları bir repertuvarları olduğu için çocuklar hiç yıpranmadan bu süreci atlattılar.

 Bizim özellikle odaklandığımız nokta "çocukların yıpranmaması" noktası idi. Klasik anaokullarında sene sonu programı hazırlıkları ciddi sancılarla yapılır. Çocuklara tüm müfredat bir kenera konarak şiirler ezbeletilmeye, rontlar oynatılmaya başlanır. Tüm bu çalışmalar aynı zamanda evlere de gönderilip okuldaki performans anksiyetesine anne babalar da itinayla dahil edilir. Burada çocukların ne hissettikleri, süreçteki kaygıları, başarılı olma yada olamama gerginlikleri, çevredeki yetişkinlerin "bir programa" aşırı anlam yüklemeleri gibi pek çok şey gözden kaçırılır.

 İşte tüm bunlardan çocuklarımızı ve velilerimizi uzak tutmak istedik. Programı planlarken okul genelinde de sürekli vurguladığımız her çocuğun özgün ve özel olduğu noktasından yola çıktık. Tüm seneyi nasıl geçirdiğimizi bir bütün halinde anlatmak istedik. Bunun için "bir sene boyunca neler yaptık" konseptli bir tanıtım filmi hazırladık. Program bu film ile başladı.

 

Ardından çocuklar sahneye çıktılar. Konserleri yaklaşık yarım saat sürdü. Program başlamadan önce sadece bir kez prova yaptık. O provayı da kendi teknik altyapımızı denemek için yaptık. Çocuklar şarkılarını nerede söyleyeceklerini görmüş oldular böylece. Hatta bu provada yeni solistler oluştu. Çocuklara sahnede ne yapmaları gerektiğine dair herhangi bir talimat vermedik. Şarkılar zaten gayet hakim oldukları ve sınıfta sürekli beraber söyledikleri şarkılardı.

Son bölümde de her çocuğumuz için özel olarak hazırladığımız 2 dakikalık videolar vardı. Yaklaşık 40 dakika bu bölüm sürdü. Her bir çocuk önce videosunu izledi ardından öğretmeninden "tebrik belgesi" aldı. En büyük endişelerimizden biri çocukların bu kadar süre sahnede sıkılmaları durumunda ne yapacağımızla ilgiliydi fakat onlar sahnede gayet eğlendi ve herhangi bir sıkıntı yaşamadık.



Vel hasılı kelam güzel, eğlenceli ve samimi bir program yaptık. Çocuklar çok eğlendi, bu program zihinlerinde gergin ve stresli bir anı olarak değil; eğlenceli ve aydınlık bir hatıra olarak kalacak.

Biz bu seneyi biraz yorgun ama başarıyla tamamladık. Ve sene içerisinde ki "çocuk merkezli eğitim" karizmamızı sene sonu programında da çizdirmedik :)

Sevgilerimizle,

MiMA...

24 Mart 2014 Pazartesi

Küçük Prens

Küçük Prens'i okudunuz mu? Çoğu insan onun bir çocuk kitabı olduğunu düşünür.Küçük Prens bilge bir çocuktur. Tüm kitap boyunca yetişkinlerle ilgili yorumlar yapar. Kimi zaman bir coğrafyacı, bazen bir kral, bazen de bir ayyaşla konuşur. Kendi bakış açısından yetişkin dünyasını  değerlendirir ve bize yetişkinlerin önem verdiği şeylerin bir çocuk bakış açısından nasıl göründüğünü gösterir.

Karşılaştığı her insanın temsil ettiği bazı özellikler göze çarpar. Bunlar dünyadaki insan tipleri ve her insanın kendi karakterinde bulunan halleri de temsil eder. Mesela bir gezegende bir fenerci yaşamaktadır. Gece olduğunda feneri yakıp, gündüz olduğunda söndürmekle görevlidir çünkü yönetmelik böyle söyler. Fenerci aslında uyumayı çok sever. Eskiden feneri yakmasıyla söndürmesi arasındaki bütün zamanı uyuyarak değerlendirirken, artık gezegeni çok küçüldüğü için fenerini yaktıktan hemen sonra güneş batar ve söndürmesi gerekir. Dolayısıyla uyumaya hiç vakti kalmaz. Bu hikayedeki kahramanın özelliğini dünyadaki bir insan tipi olarak da, her insanda bulunan bir karakter özelliği olarak da algılayabiliriz. Şöyle ki; bir devlet dairesine gittiğinizde işinizi çözmek için değil, işi kitabına uygun yapmak için uğraşan memurlarla karşılaşmışsınızdır. Kurallar ne kadar işlevsiz de olsa o kişi için önemli olan işlevi değil kuralı uyguluyor olmaktır. Bazen de kendi hayatımızda bunu yaparken buluruz kendimizi. Anneliğimiz veya evliliğimiz süregelen kurallara dönüşüvermiştir. Ne kadar işlevsel olduğunu veya gerçekten etkili ve iyi sonuçlara sebep olup olmadığını düşünmeden öğrendiğimiz "yönetmelik"leri uygulamaya devam ederiz.
 
 Kıymet kavramı üzerinde de sıklıkla değerlendirmeler yapar Küçük Prens. Bir şeyin sizin için değerli olmasını sağlayan ona ayırdığınız zamandır. Bununla ilgili tilkiyle yaptığı sohbetten , gülünü hatırlayış ve özleyişinden ve çölle ilgili söylediklerinden daha çok detay vermek isterdim ama veremeyeceğim.Çünkü kendiniz okursanız tadı çok başka olur. Ama şunu söylemeliyim ki; kitap soyut kavramları öylesine hikaye gibi ama gerçeğin içinden anlatıyor ki anlamakta ve anlatmakta  zorlandığınız kavramları da bir çırpıda anlıyorsunuz.
   
Kitap içinde pek çok temsili barındırıyor. Hem kendi hayatımızı, hem dünyanın genel gidişatını bir çocuğun gözünden görmek, kendi bulunduğunuz yeri daha farklı bir şekilde sorgulamanızı sağlıyor. Kendi çocukluğunuzdan bugünü seyretmek size ne kadar memmuniyet duygusu yaşatıyor? Okurken bu ve bunun gibi pek çok yönden kendimizi sorguluyoruz. Bazı işleri daha kısa sürede yapıp artırılacak zamanın nasıl kullanılacağından, sayıların hayatımızdaki yeri ve öneminden, önemli işler kavramının çocuk dünyasında ne anlama geldiğinden, çocukluktan bu yana kaybettiklerimizden ve bunun gibi daha bir çok konuyla ilgili bilgiler barındırıyor.

    Daha fazla detay verip kitabın tadını kaçırmak istemiyoruz. Ama bu bakış açısıyla kitabı bir kez daha okuduğunuzda hikayenin bir çok yerini daha farklı değerlendirebilirsiniz.

Sevgilerimle,
Psk.Büşra Odabaşoğlu


Editör: Esma Bıyık

20 Şubat 2014 Perşembe

Çocuklara Ölümü Anlatmak! 1 - THE SCAR -

Aralık ayıydı. Yeryüzündeki en güzel çocuk kitapçılarından birine girdik eşimle. Başladım dolaşmaya. Burası hem kitapçı, hem oyuncakçı, hem de kafeydi. Kitaplara yöneldim önce, bir dolu kitap seçtim kendime; tüm dikkatimi çekenleri topladım oturdum yere okumaya başladım. İki şeye dikkat ederim kitap seçerken; illistrasyon - çizim tarzı - ve kapak tasarımı. Bu bağlamda seçerim, hikaye de diğer ikisi gibi sağlamsa alırım kitabı. Başladım birini okumaya, ismi “THE SCAR” kitabın...

Son zamanlarda çocuklara ölümü anlatma, çocukların insanın en önemli varoluş meselelerinden biri olan ölümü anlamlandırma ve yaşama süreçleri gibi konularla ilgili kitaplar okurken ve kafa yorarken çıktı karşıma bu kitap. Konusu annesini yeni kaybeden bir çocuğun bu süreci yaşaması, duyguları, kurduğu ilişkiler, çevresindeki her şey ve herkesi yeniden anlamlandırma öyküsü.

Uzun uzun bahsedeceğim kitaptan; Charlotte Moundlic yazmış, Oliver Tallec resimlemiş ve kitabı Walker Books yayınlamış. (Bu arada aldığım kitapların çoğu Walker Books’tan çıkan kitaplardı.) Kitap, duyguyu o kadar güzel aktarmış ki! Orada, yerde otururken tekrar tekrar okuduğum sayfalar, gözümün kilitlendiği kelimeler oldu. Sıradışı, kuvvetli, etkili, dürüst ve insanın kalbini parçalayan, taa derinlerde bir yerlere dokunan kırılgan bir hikaye.

Annem bu sabah öldü.
Aslında gerçekten bu sabah değil.
Babam gece öldüğünü söyledi.
Fakat ben gece uyuyordum.
Bana göre bu sabah öldü.” diye başlıyor kitap.

Kitap çocuğun dilinden yazılmış. Bir kahraman ismi yok! Anne, baba ve bir de anneanne var hikayenin içerisinde.

Dün annem hâlâ hayattaydı. Yatağında yatıyordu, bana gülümsedi ve tüm hayatı boyunca beni seveceğini fakat artık çok yorgun olduğunu, vücudunun onu taşıyamadığını ve sonsuza doğru gideceğini söyledi. Ben de dinlendikten sonra geri gelebileceğini, onu burada bekleyeceğimi söyledim.

Bunu çok istediğini fakat bunun mümkün olmadığını söyledi. Gülüşü küçüldü ve gözleri yaşardı. Bu beni çok sinirlendirdi. Madem böyle olacaktı, ben de artık onun oğlu olmayacaktım. Madem oğlu büyümeden bırakıp gidecekti, o zaman bir çocuk sahibi olmasaydı.

Annem biraz güldü fakat ben ağladım; çünkü gerçekten öleceğini biliyordum.

Malumunuz tüm kitabı buraya yazamam. Çok isterim ama yapamam. Bu kadarı bile insanın içini kıyarken ileriki sayfalarda göz yaşlarınızı tutamıyorsunuz. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde küçük kahramanımızın (ki o gerçekten bir savaş kahramanı) önce babası ile olan diyalogları içerisinde öfkesine tanık oluyoruz. “Nasıl olur da bizi bırakıp gider.” diyor mesela ya da nasıl tost sevdiğini babasına öğretmediği için kızıyor annesine. Bir yandan da babasına bakılması gerektiğini düşünüyor. “Üzülme ben sana bakarım.”diyor babasına ve sonrasında “Birazcık ağladım; çünkü gerçekten bir babaya nasıl bakılmasını gerektiğini bilmiyorum.” diyor küçük kahraman.

Aradan birkaç gece geçiyor.  Ben artık uyumak istemiyorum, biraz karnım ağrıyor ve babama da bakamıyorum.

Annemin kokusunu unutmak istemiyorum fakat o yavaş yavaş yok oluyor. Ben de gitmesin diye tüm camları kapatıyorum. Babam bana kızıyor çünkü yaz, hava çok sıcak ve o artık benle nasıl konuşması gerektiğini de bilmiyor. Bence bana bakmak onu incitiyor, çünkü gözlerim aynı anneminkilere benziyor.

Ona neden pencereleri kapattığımı anlatamıyorum. Annemi içime çekiyorum, ne zaman “annem” desem, o ağlamaya başlıyor.

Giden sadece kokusu değil, onun sesini de çok az hatırlayabiliyorum. Ben de kulaklarımı tıkıyorum, gözlerimi yumuyorum ve ağzımı sıkı sıkı kapatıyorum ki benimle kalsın. (Burnumu kapayamıyorum, çünkü nefes almaya ihtiyacım var.)

Kitabı yazamam dedim ama yazıyorum :). Durmam lazım. Artık anlatacağım – diyaloglar çok iyi olsa da... –

Birgün bahçede oynarken düşüyor ve bacağını kanatıyor. Bu sırada annesinin cesur olması gerektiği ile ilgili söylediklerini duyuyor birden, yani annesinin sesini duyuyor. Sonrasında yara kabuk bağladıkça onu tekrar kanatıyor küçük kahraman, tekrar tekrar bunu yapıyor.

Sonra birgün anneannesi geliyor. “Biraz endişeliyim çünkü şimdi bakmam gereken iki üzgün yetişkin var.” diyor. Bu arada annneanne evde biraz dolaştıktan sonra içeriyi çok sıcak bularak camları açıyor. Bu bizim kahramanımız için son nokta oluyor. Kendisini yerlere atarak bağırmaya, çığlıklar atmaya ve tepinmeye başlıyor. Bu noktada artık çok yorulduğunu ve camları kapamazlarsa annesinin uçup gideceğini söylüyor.

Bilge anneanne çocuğa iyice yaklaşıyor. Onun ellerini kendi ellerinin içine alıp kalbinin üzerine yerleştiriyor ve “annen burada, endişelenme o hiçbir yere gitmeyecek.” diyor.

Ve iyileşme bu noktada başlıyor.

Kitabın sonrası da çok güzel kurgulanmış; iyileşme süreci anlatılıyor. Bu arada yarası da iyileşiyor; o yaraya artık ihtiyacı olmadığını bilse de üzülüyor aslında. Ama süreci kendince hafifletiyor.

Öncelikle süper bir metefor kullanıyor yazar. Yara ve kabuk. Bizim de özellikle ebeveynlerini kaybeden çocuklarda her zaman bunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Burada bir yara var. Zamanla kabuk bağlayacak bir yara. Öfke, hırçınlık, endişe, üzüntü hepsi bu sürecin, iyileşme sürecinin bir parçası. Fakat çocukların çevresindeki diğer kişiler nerede olmalı, duruşları nasıl olmalı, bunlar çok önemli sorular...

Yukarıdaki hikayeden de anlaşılacağı üzere çocuklar her şeyi anlıyorlar. Hatta çok derinlemesine anlıyorlar. Çok etraflıca değerlendirebiliyorlar. Burada sizin hep orada onun için, onun sorularının cevapları için beklediğinizi bilmeli çocuk. Bu acının normal bir şey olduğu anlatılmalı. Her zaman süreç ve olaylarla ilgili bilgilendirilmeli, kendi yaşının gerektirdiği düzeyde.  Neyle karşılaşacağını bilmeyen çocuk her zaman daha hırçın olur. Tedirgindir çünkü. Kendimizden pay biçelim, hangimiz severiz tatsız sürprizleri. Ama olayla ilgili bilgimiz olursa birazcık da olsa daha kolay tahammül edebiliriz duruma. Aynı durum çocuklar için de geçerli.

Ölümü çocuklara anlatmak hem öğretmenleri, hem de ebeveynleri çok korkutan bir konu. Fakat o kadar önemli ki nasıl anlattığımız. Ölüm insanoğlunun en ciddi varoluş meselelerinden biri. Hatta belki de en önemlisi. Pek çok ilişkinin ya da meselenin temelinde ölümü anlamlandırışımız yatıyor aslında. Bu noktada çocuklara ölümü anlayacakları şekilde ama doğru aktarmak çok önemli.

Yetişkinler olarak küçümsüyoruz çoğu zaman çocukları. Ancak onları karşımıza alıp konuştuğumuzda anlıyoruz nasıl engin bir yürekleri ve ışıl ışıl zihinleri olduğunu. Onlar yürekleri kocaman küçük kahramanlar, bunu unutmamamız gerekiyor.  Bizim olduğundan daha çok kendi hayatlarının kahramanları...

Devam edecek ...